YAŞAMA DAİR HERŞEY

Friday, April 13, 2007

Çılgın Türkler

İstanbul'a bu son gidişimizde artık hiç kitap okumadığı farkettim. Etrafımdakiler son okudukları kitaplardan bahsederken, en son okuduğum kitabın üstünden neredeyse 2 sene geçmiş olduğunu düşündüm ve en kısa zamanda okumak için zaman ayrımam gerektiğine karar verdim.

En son Salih Bozok'un anılarını okumuştum. Atatürk'e en yakın kişinin yazdığı mektuplardan ve anılarından Atatürk'ün yaşadıklarını anlatıyordu. Kurtuluş mücadelesine nasıl başladı, daha 1. dünya savaşı başlamadan Almanların savaşı neden kaybedeceğini bilmesini, evliliğini, Cumhuriyet'in kuruluşundaki zorlukları ve İsmet Paşa ile olan küskünlüklere kadar herşey o günleri yaşayan birisinin ağzından, deyim yerindeyse ilk ağızdan anlatılıyordu.

Ben zaten oldum olası, yaşanmış gerçekleri anlatan kitap ve filmlere ilgi göstermişimdir. Bu yüzden bir dönem 2. dünya savaşını yaşamış askerlerin anlatıklarından yola çıkılarak yazılmış savaş romanları okurdum. Şimdi ise abimin bana verdiği ama benimde okumak istediğim bir kitap olan "ŞU ÇILGIN TÜRKLER" isimli romanı okuyorum. 685 sayfalık kitabın, henuz 144. sayfasındayım. Kitap öyle güzel yazılmışki, o günleri gözünüzün önüne getiriyor. Yoksulluğu, teslimiyetçiliği, baş kaldırıyı, özveriyi, istiklal ve halk için çalışmayı en iyi şekilde yansıtıyor size. Anlatım daha çok o günleri yaşamış kişilerin anlattıkları ve anılarından oluştuğu için ilginiz bir kat daha artıyor.


Bugünlere bakınca, Atatürk'ün ta o zaman bugün olacakları gördüğünü ve batının bizi sömürmesine, iç işlerimize karışmasına, onlara bağımlı yaşamamızı engellemek için emperyalizme karşı savaştığını anlıyorsunuz. Zaten kitapta böyle tanıtılıyor: Emperyalizme karşı kazanılmış tek savaş olarak. Aynen bugün olduğu gibi, dönemin padişahının, mollaların ve istanbul meclisinin kurtuluşu, hiç savaşmadan batının himayesine girmekte bulduğunu okuyup, o yıllarda savaşan binlerce şehit ve gazinin kemiklerinin sızladığını hissediyorsunuz. Öyle ya; bugün bizim paramızı nerede ve nasıl kullanacağımıza, kime ne kadar zam yapılacağına, aldığımız silahları kime karşı kullanıp kullanmayacağımıza batı karar vermiyor mu? Kitapta o dönemdeki yoklular ve zorluklar öyle bir anlatılmış ki; biran Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Ankara Hükümetinin o anlaşmaları imzalaması gerektiğini bile düşünebilirsiniz. Ama...! Evet kocaman bir "ama " var burada. Onlar kesin ve tam bağımsızlık istediler ve bunun için savaşıp, karşılarında kendilerinden teknoloji ve sayı olarak üstün olan emperyalist güçleri bu ülkeden def ettiler.

Onlar def etmesine ettiler ama o zamanlar batılıların söylediği "Türkleri savaşla yenemedik ama bundan sonra ekonomik güçle yeneceğiz" sözü maalesef kurtuluş savaşının üstünden çok geçmeden gerçeklerşti Çok değil Atamızın ölümünden 12 yıl sonra başladı batıya bağımlılık. 1950'lerden başlayarak yavaş yavaş bağlandık ve borçlandık batıya. Özentimiz hiç ama hiç bitmedi maalesef. Halbuki batıdan almamız gereken teknoloji ve yenilikler olması gerekirken , biz onların kültürlerini, onların yaşam tarzını aldık. Batı hiç silah kullanmadan yavaş yavaş bizi sömürgesi haline getirdi. Evet sömürgesi diyorum çünkü artık iç işlerimize bile karışıp, ne yapacağımıza karar veriyorlarsa bunun başka bir açıklaması yoktur.

Kitabı okurken daha o zamanlardan ülkemizi karıştırmak için kardeşi kardeşe düşüren batılı zihniyetin işlediğini, bizi içten yıkmak için türk-kürt-ermeni meselisini o zamanlar çıkardıklarını okuyor ve bugün halen bu çarkın işlediğini bir kez daha anlıyorsunuz. Yıllarca birlikte aynı ülke sınırları içinde kardeşçe yaşamış halkları sadece kendi çıkarları uğruna kullanıyor batı. O zamanki şeyh-ül islam bile kurtuluşun İngilizlerde olduğunu düşünüp Ankara hükümetine kızıyor ve ayaklanmalarını (bir milletin kendi ülke sınırları içinde ayaklanması ne kadar acı değil mi?) anlamsız bulup anadoluya fetva gönderip batıya her türlü yardımı yapmaları gerektiğini söylüyor. Aslında bu olay çok daha önce başlıyor...Bence kanuni Sultan Süleyman ile başlıyor. İlk kaputilasyonları o verdi Fransızlara. Zaten ondan sonrası hızla geldi.

Bu kitap her Türk tarafından okunmalı. Hatta kim söyledi hatırlamıyorum ama ders kitabı bile olmalı. Bizim muhteşem bir tarihimiz olduğunu, 600 sene dünyaya kafa tuttuğumuzu, ecdadımızın yüzyıllar öncesine kadar uzandığını unutturmaya çalışanlara inat okunmalı, okutulmalı. Bu ülkeyi karıştırıp, istikrar sağlanmasını engellenyelere, aynı topraklarda barış ve kardeşlik içinde yaşayan farklı din, ırk ve kültüre sahip insanları birbirine düşürmeye çalışanlara ve bu oyuna gelenlere inat okunmalı, okutulmalı.

Milli marşımızın sadece şu kıtası bile bizim nasıl bağımsızlığına tutkun bir millet olduğumuzu, kimsenin boyundurluğuna girmeyeceğimizi çok iyi anlatıyor:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Böyle bir ecdadın torunları olan bizlere bakınca, "Mehmet Akif acaba bugünleri görse ne düşünür? ne derdi?" diye merak ediyorum..! TV'lerde abuk sabuk magazin, yarışma ve kısa yoldan zengin olma hayalini şırıngalayan programlar peşinde koşan, hayal dünyasında yaşayan ve etrafında olup biteni görmeyen bir toplum yaratılıyor. Kadınlarımız ki; -kendileri kurtuluş savaşında ön saflarda yer almış kutsal insanlardı- bugün sabah programlarında anlamsız, boş konuları tartışır oldular.

Bizleri tarih boyunca savaşlarla yenip, yok edemeyen batı artık hiç kendini yormadan bizi asimile ediyor. Umarım bunun farkına çok geç varmayız!
posted by ANDY at 9:06:00 AM

2 Comments:

O kadar güzel anlatmışsın ki.. daha ağanın sözü üstüne söz olmaz diyorum ve özellikle kadınlar üzerine söylediklerine canı gönülden katılıyorum. Ne zaman böyle olduk, nasıl bu hale geldik, anlamaya çalışıyorum. O çetin yollarda, cepheye sırtında mermi taşıyan kahraman Türk kadınının torunları, nasıl ve neden, sabah programlarında göbek atıp, aptalca konular için birbirlerine çemkiren, tabak çanak için kavga eden kadınlar oldu????????????

4/14/2007 10:46:00 AM  

Bizi her fırsatta barbar, bağnaz diye suçlayan ama bizden çok daha fazla barbarlık yapmış ve halen yapmakta olan, bizden çok daha körü körüne dinci olan batıya bu hayranlık ve bağımlılık devam ettikçe daha çok abuk sabuk konuşuruz. Biz halen ancak "kınayalım", birilerinin gözünde "o ateşi" görelim, halen onların peşinden koşalım...

4/14/2007 11:58:00 AM  

Post a Comment

<< Home