YAŞAMA DAİR HERŞEY

Tuesday, April 17, 2007

Cumhuriyet ve Devrim

Başlığa beraber yazmama rağmen esasında Cumhuriyet ve Devrim ayrı birer konu başlığı ama ben ikisini aynı başlıkta yazmayı uygun gördüm. Siz görmeyebilirsiniz :)

Pazar günü evde miskin miskin yatarken Kanalturk'te Tncay Özken ve Cüneyt Arcayürek'in konuşma havasına geçen programlarını izlemeye başladım. Konu aslında çok yakından bildik bir konuydu ama konuşmaları ve söyledikleri hoşuma gittiği için başladım ilgi ile izlemeye. Mevcut hükümetin ve Fetullah Gülen'in cumhuriyet rejimini nasıl tehdit ettiğini konuştular. Dinledikçe hak verdim onlara ve sanırım okuduğum kitabın etkisi ile (Şu Çılgın Türkler) Atatürk'ün kurduğu, ilke ve inkilapları ile yol gösterdiği CUMHURİYETİZ'i kimsenin değiştirememesi ya da o değerleri unutturamaması için ayağa kalkıp "BİZ BURADAYIZ" dememiz gerektiğini hissettim. Aslında ara sıra ortam gerildiği ve birisinin Laik Türkiye Cumhuriyetini abuk sabuk laflarla tehdit ettiği zamanlarda bu ayağa kalkma olayı olmuştu ama sanırım geçen haftasonu 1 milyon civarı insanın katıldığı bir mitingi ben pek hatırlamıyorum. Bu LAIK Türkiye Cumhuriyetini, Atatürk'ün ilke ve inkılaplarını benimsemiş, o yolda ödün vermeden yürümeyi seçmiş bir ulusun seslenişiydi. % 34 ile tek başına hükümeti kurup, seçimden önce "biz değiştik" deyip aslında hiç değişmeden sadece yapmak istediklerini biraz daha uzun zamana yayıp bize çaktırmadan uygulamak isteyen ve ülkenin tamamını tek başına yönetiklerini zannedenlere; bu ülkenin başıboş olmadığını ve Cumhurbaşkanlığı gibi çok önemli bir göreve herkesin gelemeyeceğini hatırlattık.

Esasında bugünlere gelmemizin en büyük sebebi yıllarca birbirlerine girip, gelen tehlikeyi umursamayan eski hükümetlerdir. Bu yüzden tarihlerinin en düşük oy yüzdesini aldılar ve halkın çoğu seçimlerde çekimser kaldı. Bu yüzden % 34 ile ülke yönetiliyor. Benim düşüncem, bu 34'ün 10'nun ise eski hükümetlere tepki olarak verildiği yönünde. Çünkü etrafımda pek çok kişi " yıllarca bunlara verdikte ne oldu? Bu sefer de bu tarafı deneyelim" diyorlardı ve mevcut hükümete oy verdiler.

Hatanın büyük kısmı bizde! Sesimizi çıkarmadan hep sustuk. Çıkaranlara yapılanları gördükçe daha da sustuk. Fakat bu suskunluk en çok bizi birbirimize düşürmeye çalışan dış güçlerin ve maalesef halen İslam Cumhuriyeti (!) olmamazı isteyenlerin işine yaradı. Biz birbirimize düştükçe onlar kıs kıs gülüp organize olup, en güvendiğimiz mevkilere sızmayı başardılar.

Biraz karamsar bir tablo çiziyor olabilirim ama Cumhuriyet yürüyüşünün İslami gazetelerde üçüncü sayfa haberi gibi yayınlanması zaten onların amacının ne olduğunu belli etmiyor mu? Başbakanın çıkıp yürüyüş için "herhangi bir olay olmaması sevindirici" demesi ne kadar garip değil mi? Yani destek yok, sadece olay çıkıp çıkmadığına bakıyor!

Umarım önümüzdeki seçimlerde, seçim öncesi "dokunulmazlık kalkacak" deyip seçilince "benim en yakın arkadaşlarım hakkında suçlamalar var, yola onlarla devam edeceğim" deyip suçlardan aklanmaları yerine dokunulmazlık kalkanı arkasında koruyanlara gereken cevabı verecektir.

Hani hayranı olduğumuz batılı ülkerlerde, hani kapısından girmek için nerdeyse tarihimizi, geçmişimizi inkar edecek duruma geldiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde hakkında suçlama olan kaç Cumhurbaşkanı var?

Gelelim Devrim konusuna...

C.tesi akşamı iz tv'de (digiturk olanlar bilirler- reklamlar bitti) ilk türk otomobili olan Devrim'in hikayesi vardı. 1960 devrimi sonrası dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in isteği ile tamamen Türk mühendisler tarafıdan Eskişehir'deki TCDD fabrikasında üretilmiş. İki adet üretilen bu araba o zamanlar basından saklanarak üretilmiş ve 29 Ekim Cumhuriyet bayramında kullanılmak üzere kömürlü tren ile Eskişehir'den Ankara'ya getirilmiş. Arabalar açık vagonlara konup herhangi bir tehlikede az zararla kurtulması için arablara benzin konmamış ve Ankara'ya gidildiğinde konması planlanmış ama Ankara'da bir şekilde benzin konamamış. Artık ya unutulmuş ya da organize olunamamış. Cemal Gürsel benzin olmayan siyah arabaya binmiş ve ilerideki bir yokuşta benzin bitince yolda kalmışlar. Durumu cumhurbaşkanına izah etmişler ve Cemal Gürsel diğer arabaya binip törenlere gitmiş. Ancak bizim muhteşem (!) basınımız olayı "biz birşey beceremeyiz", "benzin koymayı unutmuşlar" tarzı hem yerdemn yere vuran hemde dalga geçen haberler yapmışlar.


Hani bugün hürriyet bazen şudur bazen budur diye reklam yapan gazete sanırım o zamanlar Hürriyet'in insanın kendi ürettiği arabaya binmesidir diyememiş olacak ki dalga geçmişler. Araba üretiminin özel sektörde olması gerektiği, yok çok pahalıya mal olduğu vb abuk sabuk nedenlere hükümet üretimi durdurmuş ve bize ilk Türk arabası olarak İneklerin yediği Anadol gösterilmiş.

Kendi öz sermayemiz, kendi imkanlarımız ile uçak üretmek istediğimiz zamanda uçak üretici ülkeler "biz size satarız ne gerek var o kadar yatırıma" diyerek önlemişlerdi, bu seferde araba üretmemiz engellendi. Burada da suç Atatürk'ün geleceği gören zihniyetine yaklaşamayarak dışarı bağımlı olmamızın temellerini sağlam atmışlar!

Bu arada Koç'un da hükümetin araba üretmesine karşı çıkıp Anadol gibi arabaları kakaladığını, her sene yenilendi diye sadece birkaç değişiklikle, yan tarafında büyük matahmış gibi "5 vites" yazdığı arabaları sattığını hatta bir dönem sağ dikiz aynasını bile arabadan ayrı satıp bizi keklediğini unutuveririz hemen.

Türkiye'de 1950'den beri demiryolu inşaa edilmemesinin suçluları kim? 10 yıl marşında "demirağlarla ördük anayurdu dört baştan" diye yazan Nafiz Çamlıbel'in dizelerinden sonra yeterince demirağı var deyip durduruldu mu yoksa?

Aslında geçmişize bakarsan son 1 asırdır bizi durduran hep kendimizin olduğunu görürürüz. Amerika'dan bile Akdeniz'de ticaret yaptığı için vergi alan (Amerikan'dan tarih boyunca sadece Osmanlı vergi almıştır) bir ülke zamanla hükmettiği ülkelere hayran kalsın ve kurtuluşu onlarda görsün. Şaşılacak şey.

Bugün Ayasofya'da pazar ayinleri olmuyor, Sultanahmet Cami, cami olarak yerinde duruyor ve bizler bu topraklarda özgürce kimseye hesap vermeden yürüyorsak, bunu bizler için kanlarını dökmüş, ülkenin geleceğini düşünmüş insanlara şükredip, bu toprakların ve ırk, dil, din ayrımı yapmadan kardeşçe yaşamanın değerini bilmeliyiz.



posted by ANDY at 5:41:00 PM

8 Comments:

sabah sabah çok güzel bir yazı okudum.. ellerine, yüreğine sağlık.:)))

4/18/2007 09:38:00 AM  

Teşekkür ederim. Fakat daha yazacak çok şey var. Dikkatli bakıldığı zaman bu ülke üstünde oynanan oyunları daha net görebiliriz.

4/18/2007 09:41:00 AM  

sobeni cevapladım 2 gün olduuu:(

4/20/2007 10:54:00 AM  

Tehditleri maalesef kimse görmüyor andy ve insanlar artık hükümetin her dediğine inanır oldu. Öyle güzel göz boyuyorlar ki kimse bunun altında ne var diye bakmıyor sormuyor. Refah içinde olduğumuz zannediliyor ama değil. Piyasalardaki en ufak bir değişikliğe anında müdahele ediliyor aman bizim dönemimizde birşey olmasın açıklarımız ortaya çıkmasın diye uğraşıyorlar. Çok yakındır büyük kriz geliyor. O zaman ne olacak bakalım. onlardan gelen bir açıklama biz olsak 3 milyon kişi toplardık bu ne ki. görüyorsun değil mi nasılda ikiye bölmüş durumdalar onlar ve biz olarak.

4/20/2007 02:35:00 PM  

Zaten biz toplum olarak yapılanları hemen unuttuğumuz için bugün olan yarın unutuluyor :( Hesap sormayalim diye de onumuze saçma sapan programlar, yarışmalar konuluyor.

Benim seçtiğim, beni temsil etme hakkını verdiğim adam benim karşımda ceketinin önünü kapatacağına, ondan uzak durmam için korumalar kullanıyor. Başbakan da "ulan" diye hitap ediyor. Millet olarak kasımpaşa ağzına büyük hayranlığımız var sanki!

4/20/2007 03:35:00 PM  

Yağmus damlası hemen yettim :) okuyorum şimdi...

4/20/2007 03:35:00 PM  

Aslinda buraya yazacaktim, ancak cok fazla olacak, o yuzden kendi blogumda cevaplayacagim /yorumlayacagim.

4/26/2007 12:46:00 AM  

Sabırsızlıkla bekliyorum yumurcak..

4/26/2007 09:11:00 AM  

Post a Comment

<< Home