YAŞAMA DAİR HERŞEY

Saturday, October 14, 2006

Neden Andy?

Bu isim ilk olarak Cadı'nın blogunda benden Andy diye bahsetmesi ile başladı. Bu ismi verme nedeni ise aynı çizgi film karakteri gibi insanlara sürekli şaka yapmammış.

Aslında düşününce pek de haksız sayılmaz. Çünkü gerçekten bazen aklım sırf bu tür şakalar için çalışıyor :) Aşağıda bazı örnekler var. Buyurun beraber okuyalım. Ancak şakaların bazıları anonim olsa da bazılarının isim hakkı bendedir, izinsiz denemeyin :p

Ayakkabı boyacısı : Müdür bir arkadaş havalimaninda ayakkabısını boyatırken, boyacıyı yanıma çağırdım ve "onun sadece tek ayakkabısını boya sonra da senin paran ancak buna yeter de, yandaki müşteriye geç" dedim. Boyacı her ikimizide tanıdığı için olayın bir şaka olduğunu anladı ve helal olsun rolünü çok iyi yaptı :) Arkadaş etrafa neşeli neşeli bakarken boyacının "senin paran ancak buna yeter" deyip yandaki müşteriye geçmesi ile yüzündeoluşan ifade görülmeye değerdi :) Açık kalmış bir ağızla etrafa boş boş ama yavaş yavaş sinirlenen bir yüz ifadesi ile bakakaldı :) Hatta yandaki müşteri bile şaşkın şaşkın arkadaşa bakıyordu :) Hemen ortaya çıktım da, boyacı çocuk bizim köfte parmağın azabından kurtuldu :)

Mail yollama: Aslinda olay birbirimizin cep telefonundan belli bir arkadaş çevresine (ayni is yerinde çalışan arkadaş çevresi) sms atmayla başladı. Tabi bu mesajlar hiç masum mesajlar degildi :) Sonunda ben ve yukarida bahsi geçen köfte parmak aramızda anlaşma yaptık. Çünkü ne zaman iki dakika boş bıraksak hemen telefonlar ele geçirilipip hızlı bir şekilde sms atılıyordu diğer arkadaşlara :) Anlaşmaya rağmen köfte parmak benim ona güvenip telefonumu bırakmamdan istifade edip sağa sola atmış mesajları :) Ee....bunun bir geri dönüşü olmalı degil mi? O zamanlar internette hack olayı ile ilgili haberleri takip ederken bu sevgili arkadaşın mail hesabını hacklemek geldi aklıma :) Fakat sağolsun o kadar kolay bir şifre değiştirme sorusu sormuş ki; ben de yeni bir şifre aldım onun adına ve onun mail adresinden bizim diger grup üyelerine güzel bir mail attım :) Meğer bizim köfte parmak kırıkmış, başka arzuları varmış ama bunu bize söyliyemiyormus :) Hayat kısa olduğu için artık dayancak gücü kalmamış ve bize herşeyi açıklamak istemiş :) Bize ne zaman "napıyorsun" dese (bu soruyu hep sorardı) , canı bizi istedigi anlamına gelecekmiş :) Ertesi gün köfte parmak işe gelip kime; "napıyorsun" dese; "şimdi olmaz, sonra gel" cevabını almış ve olayı öğrenene kadar dad bir anlam verememiş :) Olayı öğrenince hem kızdı hem de güldü. Biraz ağır mı oldu ne :) Ama o günden sonra mail hesaplarını, acilen odadan cıkarken kapatmayı unutan arkadaşlar da aynı gazaba uğradılar :) Yok hep ben yazmadım ;)

Bu konuda en fazla Kurt magdur oldu. Hep romantik ve derin duygular taşıyan mailler onun hesabından geldi :) Hatta bir defasında Kurt'un cep telefonundan kendime ve bir arkadaşa sms atarken başına 532 yazmayı unuttum. Kurt'unki 533'lü olduğu için mesaj benim numaramla aynı ama kodu 533 olan birisine gitti. Pazar günü sabahın köründe doğu şiveli birisi arayıp Kurt'a başlamış bağırmaya. Kurt baştan ben sanmış zira arayan kişi olarak ben görünüyormuşum. (Tamam numara aynı ama kodlar farklı nasıl oluyor bu iş?) Herneyse Kurt'un aklına benim mesaj olayı gelince, adama durumu anlatmaya çalışmış ve adamdan gelen cevap "siz birbirinizi mi beceriyorsunuz". Koptuk bu olayı duyunca :)

Lisede: Okul yıllarında kopya çekmeyen öğrenci nerdeyse yoktur. Ya da arkadaşına yardım eden. Ee... tabi bizde de oluyordu :) Sınav esnasında kopya çekmeyen kim varsa o kopya çekmekle itham edilirdi :) Ama daha eğlenceli olan, hoca kitaptan birşeyler anlatırken, dersle alakası olmayan bir arkadaşımızı kaldırdığı zaman biz kitaptan konu ile bağlantısı olmayan başka bir yeri okuması için işaret ederdik :))

Bazen de arkada oturup dersi dinlemeyen ve eğilip konuşanları teşhir için ön sıradan itibaren herkes sıranın iki ucuna açılabildiği kadar açılır ve gizlice konuşan arkadaşlar dımdızlak ortada kalırlardı :))

Lise hazırlık sınıfında Sariyerli bir arkadaşımız vardı. Biraz saftı. İngilizce konuşma dersinde hoca bu arkadaşı kaldırdı ve kitapta, kitap okuyan kadını göstererek "What is she doing?" dedi. Sarıyerli biran duraksayınca benim ona fısıldadığım "She is washing machine" cümlesini aynen söyledi :)) Hocanın cevabı ise "Yes it is a pencil" oldu :))

En unutmadığım olaylardan biri ise soğuk bir kış günü "Sıfırcı Pakize"nin dişçiden geldiği için ders yapmadığı bir gün, dersin son anlarında Arap'ın iğrenc kokulu yellenmesini ben yapmışım gibi "andy haywansın, derste de yapılmazki" diyerek beni yerin dibine sokmasıydı :))

posted by ANDY at 1:17:00 PM

1 Comments:

İnanabiliyor musunuz, bu adam benim kocam :) işteki patron edası,evde kendini bir cocuğun ellerine bırakıyor adeta..
yani her anlattığında,şaşıyorum ve gülme krizlerine giriyorum bu yaptıklarına.. gerçi henüz kısmet olmadı tanışmak şu müthiş arkadaşlarıyla ama,O'nları bir arada gördüğüm anda kopacak fırtıları merak ediyorum ben asıl ;)
"hayat seninle çok zevli bitanem.."

10/14/2006 10:22:00 PM  

Post a Comment

<< Home