YAŞAMA DAİR HERŞEY

Wednesday, March 28, 2007

İnternetinizi kapatmayı unutmayın :)

Sonunda Türkiye'ye tatile gidebiliyoruz. 10 gün yazabileceğimi sanmıyorum. Ancak döndükten sonra olanları benden ve palyancom'dan okuyabilirsiniz :)

Yumurcak gelince seni arayacağız. lütfen telefonun kapsama alanı dışında ya da şarjı bitmiş olmasın :)

Mayonez Doca ve Cadı ile geliyoruz ama onlar İstanbul'da fazla kalmayacaklar ama umarım tanışma fırsatımız olur. Sen hazırla börekleri, çörekleri :)

Herkese mutlu, huzurlu ve sağlılı günler diliyorum....
posted by ANDY at 5:40:00 PM 4 comments

Monday, March 26, 2007

Babam ve Oğlum...

Başlık Cadı ile aynı oldu ama bu yazıyı daha filmi izlerken kafamda yazdığım için O'ndan çaldım sayılmaz :) Evet akşam Fox tv'de Babam ve Oğlum isimli filmi izledik ve ikinci defa izliyor olmamıza rağmen gene ağlayarak izledik palyancomla beraber :) Hatta bu sabah kahvaltıda Cadı ve Doca ile konuşurken, bu sefer filmi izerken sahneleri önceden bildiğimiz için daha fazla ağladığımız kanısına vardık... Bu filmin benim açımdan önemi ise benim asla filmdeki gibi bir baba-oğul ilişkimin olmamasıdır.

Filmdeki çoçuğun yaşlarındayken bizi terkedip gitti babamız. "Baba" diyorum ama baba sevgisini, sefkatini görmediğimden benim için "baba" terimi "masa" ya da "lamba" dan farksız. Bundan asla yüksünmedim ya da ezikliğini hissetmedim. Çünkü benim harika bir annem vardı. Hiçbirşeyimiz eksik olmadı ve baba özlemi çekmedik canım annem sayesinde. 80'li yıllarda İstanbul'da iki erkek çoçuğuna kadın başına bakmanın zorluğunu düşünün bir. Çoçuğunuzu kandıran biri olmasın, onlar birşeyin eksikliğini hissetmesin, kimseye özenmesinler diye, okul dışında elalemin çoçuğuna özel dersler verip, bizi adam gibi büyütmek için kendini feda etti biricik annem.

Baba...Babanın ne olduğu ya da ne yaptığını bilimiyorum. Sanırım yaşıyor. Sanırım diyorum çünkü 16 yıldır kendisini görmedim ve son 3-4 yıl önce tek irtibatımız olan telefon görüşmeleri de son buldu. Herşeyi anlayabilirim. Başka bir kadını sevmiş olabilir. Annemle yaşayamamış ya da anlaşamamış olabilir. Evlilikte böyle durumlar söz konusu ama nasıl bir insan kendi çoçukları nasıl büyüdü, ne yaptı, nerde okudu, kiminle evlendi hiç merak etmez? Nasıl bir baba çoçuklarını görmemek için tonla yalan uydurur! Beni istemeyeni ben hiç istemem felsefem burada daha fazla işliyor ve "ben senin gibi babayı ne yapayım be..." diye haykırasım geliyor. Aslında oturduğu yeri bulup, yüzüne söylemeli bunları ama o buna bile değmez bence!

Çok iyi biliyorum durumunun iyi olmadığını. Mutlu ve huzurlu yaşayamadı hiçbir zaman. Allah annemi yanına çabuk aldı ama kötüler uzun yaşar düşüncesinden baba hala sıkıntı ve huzursuzluk içinde yaşıyor. Geçen dönemde birşeyi çok iyi anladım. Hani cennete ya da cehenneme gidilecek ya; daha bu dünyada iken hesabını vermeye başlıyoruz yaptılarımızın.

Annem, ben ve abim iyi bir hayat yaşayabilelim diye kendi heba etti. Tüm sıkıntısını içine attı. Biz görmeyelim diye gizli gizli ağlardı yatağında. Sonunda da kanser illetine yenik gitti 47 yaşında. Annem için mahkemede yalancı şahitlik yapan amcamın eşi kanserden öldü (ayşe yenge için anne tarafım bile iyi konuşurdu) ve üstüne 2 evlilik daha yaptı. Bir yuva yıktı, kendi yuvası 3 defa yıkıldı. Baba ise bugün orduda paşa olacakken, geleceğini bitirdi ve girdiği her işi batırdı.

Zaten son konuşmamızda :

Baba: naber oğlum nasılsın?
Ben: İyiyim baba sen nasılsın?
Baba: iyi diyelim iyi olalım...
Ben: Ya kötüysen söyle bilelim.
Baba: olsun üzülürsünüz sonra...
Ben: Nerden çıkardın onu neden üzüleyim ki?
Baba: Bilirim sen üzülmezsin...

Evet zerre kadar üzülmedim. Üzülmem için bana gösterebileceği en ufak bir neden bile yok. O'na sadece acıdım. Bir baba için sanırım en kötüsü çoçukları tarafından acınmak olsa gerek... Etme bulma dünyası bu...

Aslında bu yazıyı daha önceleri yazmayı düşünüyordum ama dün gece ki filmden sonra yazma kararını aldım ve kaleme pardon klavyeye döküyorum işte düşüncelerimi :)

Eskiler derdi: Dört dörtlük kadın diye. İşte annem öyle bir kadındı. Ne kahvaltımızda ne de akşam yemeğinde soframızda eksik birşey olmazdı. Ne istesek almak için çabalar ve alırdı. Kimseye özenmeyelim, eksiklik hissetmeyelim diye. Yemeği yapar, çalışır, özel ders verir, temizliği yapar, örgü örer...Bir kadının yapması gereken herşeyi fazlasıyla yapardı. Hayatta ne varsa hep bizim içindi. Kendi için ancak diktiği ya da aldığı kıyafetlerdi yaşam.

Ben 14 yaşındayken kaybettim canım annemi ve aynen dün gece filmin son sahnesinde çoçuğun babası ile konuştuğu gibi konuştum annemle otobüsün en arkasında tek başıma dururken.

Annecim, bak senin istediğin gibi birisi olmak için çabaladım ve umarım bunu başardım. İnsanlara kötülükle değil hep senin gibi iyilikle yaklaştım. Hayata asla küsmedim ve bize verilenlerin değerini bilip hep şükrettim Rabbime. Okudum adam oldum. Abim ve ben kimseye muhtaç olmadan yaşadık ve ayaklarımızın üstünde dimdik ayaktayız senin aslan çoçukların olarak ama sadece senin...Sen rahat ve huzurlu ol annecim.

SENİ ÇOK SEVİYORUM VE ÇOK AMA ÇOK ÖZLEDİM...
Ben yazının başlığını babam ve oğlum olarak attım ama sanırım bu başlık "ANNEM" olmalıydı. Sizleri bu yazıyla üzdüysem kusura bakmayın. Aslında üzülmeyin, giderken son uykusunda gülümsüyordu bize. Yaklaşık 1.5 yıl çektiği acılardan sonra bize gülümsüyordu. İçi huzurluydu ve mutluydu giderken...
posted by ANDY at 11:18:00 AM 16 comments

Friday, March 23, 2007

Musait Olunca Beni Sever misin?

Biraz da ben tembellik yapayım :) Bugun size bir arkadaşımın mail yoluyla attığı bir yazıyı sunuyorum :) Belki size daha önce gelmiş olabilir ama öylesine okuyup unuttuğumuz yazıların satır aralarında çok güzel, çok önemli ayrıntılar yatıyor aslında. Aslında düşünürsek, hep "evet çok doğru yazmış, mutlaka yapmalıyım" dediğimiz ama hemen ardından yapmayı unuttuğumuz ne çok şey var aslında...


Iceri girer girmez neseyle bagirdi:
Anne biliyor musun bugun yuvada ne oldu?
- Gormuyor musun ? Telefonla konusuyorum.
Hic kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babasi
arabayi seviyordu.
Hersey erteleniyordu telefon ve araba sozkonusu oldugunda... Bir de eve
misafir gelecek oldu mu kendisine hic yer kalmiyordu.
Nerelere gitsindi? Annesi kapatti telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti:
Sana yardim edeyim mi ? dedi en sevimli halini takinarak, Annesi manali
manali bakti:
-Hayirdir. Bir yaramazlik filan ? Bak bir de seninle ugrasmayayim. Cok
yorgunum zaten.
Yorgunluk nasil birseydi ? Bazen elinde oyuncagiyla uykuya daldiginda
anneannesi oyuncagi yavasca elinden alir :
-Nasil
yorulmus yavrucak. Uykunun gulkokulu kollari sarsin seni, diyerek alnina
bir opucuk konduruverirdi.
Yorgunluk gul kokulu bir uykuya dalmaksa eger, neden annesi kendisiyle
boyle kizgin kzgin konusuyordu.
-Annecigim yoruldugun zaman gul kokulu uykulara dalarsin. Anneannem oyle
soyluyor.
-Uykuya dalayim da gul kokulari kusur kalsin.Yorgunluktan oluyorum.
Bu kelimeden nefret ediyordu."Yorgunum, Yorgun oldugumdan, Boyle yorgun, yorgunken"
-Annecigim sen yorulma, diye...
-Yemekte konusuruz cocugum.Bankada isler yetismedi. Baban gelene kadar
bunlari bitirmem lazim.Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum.Ne
yapayim bilmem???...
Yapilmamasi gerekenleri biliyordu da buyukler, yapilmasi gerekenleri hic
bilmiyorlardi. IsIklar sondu birden.
Annesi ofkeylesoylenmeye basladi.
-Mum da yok !! diye
diye karistirdi dolaplari elyordamiyla.
Cocuk sirtustu yatip, anneannesinin koyunu dusundu.Gaz lambasinin isiginda
deli tavsan masalini anlatisini. Deli tavsanin duvardaki aksini getirdi
gozlerinin onune. Anneannesi gibi iki ellerini birlestirip isaret
parmaklarini yukari kaldirarak tavsan kafasi yapti.
''Bak deli tavsan'' diyerek parmaklarini oynatti.Yoldan gecen arabalarin
farlari duvardaki tavsana yol acti.Tavsan alabildigine hur dolasti sagda
solda. Otlarla kuslarla konustu. Sonra yorgun dustu .Duvardaki goruntu
minik avuclarin acilmasiyla kayboldu. Kolu yavasca kanepeden asagi
sarkti.Neden sonra isIklar geldi.
Kadin cocugun hic konusmadigini akil etti.Birden kanepeye kostu.
Kucucuk dizlerini karnina dogru cekerek uykuya dalmisti.
Masanin ustundeki dosyalara bakti igrenerek.Dindirilmez bir pismanlik doldurdu icini.
Uyandirmaktan korka korka kucuk alnina bir opucuk kondurdu.
Cocuk sanki bir ipucu bekliyormuscasina aralanan gozleriyle mirildandi;
- Isin bitince beni sever misin anne? » dedi.
Kadin, sevilmek icin randevu alan cocuguna bakarak sabaha kadar agladi .
Lutfen sevgimizi yarinlara ertelemeyelim. Hayat telasina kaptirip
kendimizi,sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.Unutmayalim ki yasamin en guzel
yani sevgidir.
Unutmayalim ki yarin kimseye vaat edilmemistir.

NOT: Palyancom sana söz veriyorum, ben asla çoçuğumuza "şimdi işim var sonra oynarız" demeyeceğim. "İşim var git annenle oyna" diyeceğim :)
posted by ANDY at 11:36:00 AM 8 comments

Sunday, March 18, 2007

Canım Karım'a :)

1 yıl önce bugün EVET dedim sana,
1 yıl önce, en doğru EVET'imi söyledim
Canım karıcım o masada.

Şairlerin dediği gibi,
Tüm sevdalar sana ve senin için,
Tüm güzellikler seninle birlikte olunca...

Elimi tutman, saçımı okşaman
Ve sevgini, sözcüklerden çok
Dokunarak, SARILARAK göstermen...

Hep gözlerimin için bakman
Bana birşey olur diye
Çocuk gibi sarıp sarmalaman...

Kaderimin bana en güzel hediyesi
Allah'ın bana bir lütfu olan SEN
SENİ ÇOK SEVİYORUM

SENİNLE NİCE YILLARA BİRİCİK KARICIM
posted by ANDY at 2:26:00 AM 11 comments

Saturday, March 17, 2007

Amcaaaa...:)

Ben palyancoma çoçuk isteğimi bildirmeye devam ederken, sevnidiri haber abim ve eşi cik cik'ten geldi :) Onlarda çok istiyorlardı ve sonunda duaları kabul oldu :) -FİG ve koyubeyaz daha fazla duaya ve dua edene ihtiyacım var. Yardım kampanyası başlatın da palyancom da "he" desin :):):)- Geçen cik cik'i aradım ve bana AMCA oluyorsun dedi. 1 tane abim olduğu ve başka bir kardesim olmadığı için ilk defa boyle bir duygu yaşıyorum ve çok heyecanlandım. Demek kendi çocuğum olsa ne olacak :) Cik cik palyancomun her ne kadar kuzani olsa da beraber büyüdükleri için kardeş gibiler ve tabiki genel bayan davranışı sergileyerek haberi duyunca göz yaşlarına hakim olamadı. Kez kaza evde olsa hıçkırarak ağlardı da işte olunca karizma devreye girdi sanırım :)

Benim 2 tane amcam vardı ama hayırlarını hiç görmedim. O yüzden yeğenim olunca bana enişte desin istemişimdir hep. Eniştem (en ufak teyzemin eşi) bize hep baba gibi davrandığı için (tabi diğer eniştelerim de) enişte kavramı bana "amca" dan daha yakın gelmiştir. Fakat o gün cik cik bana "amca naber" deyince fikrim değişti ve ben sorumluluğunu bilen, amcaların da çok iyi olabileceğini gösteren bir AMCA olmalıydım :) Olacağım da...Abi hiç kusura bakma yeğenim saçını da uzatacak :) küpe de takacak :) rock ta dinleyecek :) Ama kız olursa başını bağlar evde oturur :)) Şaka bir yana baktığımız yüzük falında (ki bugune kadar hep doğru çıktı) kızları olacak :) İsteyen varsa hemen 100 usd iddiaya girerim ;)

Herneyse gene geyiğe vurdum işi. Daha dün gibi çocukluğumuz, abimle kavgalarımız...Ve şimdi o baba ben de amca olacağım :) Abimin birgun evleneceğini düşünemezken (6 yıl oldu) çocuğu oluyor :) Heyyoooo...Artık benimde bir yeğenim olacak...Bıkmıştım kuzen demekten :) Bende kuzen bol bol bulunuyor :) Aslında kuzenden daha yakınız. Birbirimizde devamlı toplanır aramızdaki bağı asla koparmayız. Çok özledim zaten o toplantıları :) Canım kuzenlerim sizleri çok seviyorum :)

Şimdi bir amca olarak ne yapacağımı tam bilmiyorum ama sanırım yüreğimin sesini dinlemek yeterli olacak :)
posted by ANDY at 3:09:00 PM 9 comments

Tuesday, March 13, 2007

Hadi Fasıla :)

Şimdi bırakın işi gücü, sıkıntıyı, derdi, açın rakınızı, rakıyı sevmeyenler bira, vodka vb. açabilirler :) Hafiften Türk Sanat Müziği çalsın yanıbaşınızda...alın sevdiklerinizi, tüm acılara, tüm kederlere, tüm üzüntülere inat ilk dubleyi fondip yapın ;) Sonra içmeye yavaş yavaş devam edin. Ama hep mutlu, neşeli anlarınızdan bahsedin. Dedim ya bırakın bugün kederi, derdi bir yana. Benim koyduğum müzik size dertliymişim havasını verebilir ama o şarkının bizde güzel bir hatırası var.

Palyancom'la evlendikten sonra balayına gidemeden işim gereği hemen Tiflis'e geldik. Bu nedenle biraz gecikmeli olarak bu yaz yaşabildik balayını. Marmaris'e kaldığımız otelde birgün Türk gecesi yaptılar. Bu şarkı o zaman çalmıştı. Bizimde son gecemizdi otelde. Ben de hemen şarkının sözlerini değiştirip söylemiştim. Aynen aşağıda olduğu gibi :

Üzülme Sevdiceğim,
Seneye yine geliriz,
Bu sefer daha uzun kalıp
Daha fazla eğleniriz

Palyancom bu bestemi her ne kadar çalıntı bile olsa çok sevmişti :) Bazen geliyor işte ilham ve biranda şarkının sözlerini değiştirip palyancom'a uyarlıyorum :) En sevdiği ise rap tarzında şarkı söylemem. Fakat bu şarkıları hep 1 defa söyleyebiliyorum. İkinci defa istediğinde sözler aklıma gelmiyor :) Yakında elinde kamera beni izlemeye başlayacak, ne zaman şarkı söyliyeceğim diye :))

Hadi şerefe kaldıralım kadehlerimizi...Sevgiye, sevgiliye, sevdiklerimize, mutlu ve huzur günlere...Allah muhabbetimizi arttırsın...
posted by ANDY at 2:53:00 PM 5 comments

Saturday, March 10, 2007

Uçarken...

Günümüzde havacılık Türkiyemizde de iyice gelişmeye ve hava taşımacılığı daha fazla insan tarafından kullanılmaya başladı. Ancak uçağa binip bir yere giderken size kaç kişinin hizmet ettiğini ya da uçmanın rahatlığını daha da arttırmak için havalimanında nelere dikkat etmeniz gerektiği konusunda kaçımız yeterince bilinçliyiz?

Biletinizi aldınız ve havalimanına geldiniz ama uçak doldu! Halbuki sizin biletiniz "ok"'li ya da "Aa...uçağın saati erken saate alınmış!"

Bugun havalıcılık hakkında daha doğrusu terminallerle ilgili bilgi vermek istiyorum. Burada cadı'nın kendi mesleği ile ilgili yazdığı makaleye bir özenti gözlemleyebilirsiniz :))

Öncelikle asla ve asla biletinizin "OK" li oluşuna guvenmeyin ve 11 Eylül saldırılarından sonra iyice artan ve sizleri delirtme noktasına getiren (Yumurcak tecrubelidir) güvenlik kontrollerinde de bekleyeceğinizi düşünürekten uçuşunuzdan 3 saat öncesinde havalimanında olmaya çalışın. Bu Avrupa'daki limanlar için geçerli değildir. Zira o ülkerlerde terör korkusu olmadığı için terminal girişlerinde x-ray kontrolü yoktur. Biletinizin OK li olmasına güvenmeme nedeniniz ise havayollarının rezervasyon iptali olur ya da insanlar uçmaktan vazgeçerler diye %10 gibi bir oranda fazla bilet satmasıdır. Bu dış hatlarda başınıza gelebileceği gibi yoğun sezonlarda iç hatlarda daha fazla yaşayabileceğiniz bir durumdur.

Eğer biletinizi THY, British Airways, Air France gibi bayrak taşıyıcı dediğimiz, ülkelerin milli havayolları olup tarifeli uçan havayollarından aldıysanız problemlerinize çözümler daha net olacakken, daha düşük ücretle uçmak isteyip bizim charter dediğimiz tarifesiz sefer yapan havayolları ile uçuyorsanız biletinizin arkasındaki kuralları mutlaka okuyun. Zira tarifesiz uçuşta havayolunun uçuş saatini ve gününü değiştirme hakkı vardır. Siz bu yüzden uçağınızı kaçırırsanız hiçbir hak talep edemezsiniz. Gerçi Onur Air, Pegasus ve Atlas Jet artık tarifeli gibi uçuyor olsalarda biletlerinin arkasını mutlaka okuyun.

Türkiye'deki terminal girişlerinde x-ray'den geçmek zorunda olduğunuz için daha x-ray cihazına gelmeden tum metal, çakmak, cep telefonu vb. maddeyi varsa montunuzun cebine ya da çantanıza koyun. Böylece sadece montunuzu ya da çantanızı x-ray cihazına koyup cihaz uyarı vermeden geçebilirsiniz. Ancak ayakkabınızın tabanında bulunan metal parçalar öterse yapacak tekşey galoş alıp ayakkabılarınızı da x-ray cihazına koymak olacaktır :) Kemer tokanızın öteceğinden eminseniz onu da önceden çıkarın :) Hele laptop taşıyorsanız her x-ray cihazından geçirişinizden açıp kapamanız gerekecektir. Bu arada eğer Amerika, İngiltere ya da İsrail'e uçuyorsanız sizi check-in önünde de ayrı bir guvenliğin beklediğini ancak onların size aptalca gelebilecek sorularına hazır olun :) Bavulunuzu kendiniz mi hazırladınız? Bavulunuzu başkasına verdiniz mi? vb... :) Terminal girişi ve güvenlik kontrol noktalarında sizler için yazılmış uyarıları dikkatli okuyun. Bagajınızda ve el bagajınızda neleri taşıyamayacağınız yazar. Eğer bu kurallara uymazsanız uçuşu tehlikeye sokan maddelere (sizin için tehlike arz etmese bile) en konulabilir.

Terminale girdiniz ve bagajlarınızı nerden check ettireceğinizi bilmiyorsunuz. Terminal girişlerinde ya da muhetlif yerlerde uçuş bilgilerini gösteren monitörler vardır. Uçuş numaranızdan (asla ve asla gideceğiniz yerden ya da havayolu isminden değil) hangi deskten bagajlarınızı vereceğinizi öğrenebilirsiniz. Check-in kolununda yazar. Eğer kolon boşsa henuz kontuar açılmamıştır. Genellikle kontuarları 2 saat öncesinde açarlar. THY Türkiye'nin milli havayolu olduğu için Türkiye'deki terminallerde hep aynı kontuarları kullanır. Mesela Ataturk Havalimanın'da G ve H kontuar adaları THY'ye tahsis edilmiştir. Eğer biraz önce yazdığım gibi İsrail, İngiltare ya da Amerika'ya uçmuyorsanız istediğiniz bir kontuardan check-in yaptırabilirsiniz. Tabi ki uçuş sınıfınıza dikkat edin :) Gene de kontuarınızı bulamıyorsanız danışmaya sormanız en iyisi :)

Sizi uğurlayan birisi yoksa pasaporttan en kısa zamanda geçmeniz iyi olur. Çünkü özellikle Istanbul'da duty free (gümrüksüz satış mağazları) alanlarında kendinizi alışveriş merkezinde hissettirecektir. Bol bol alışveriş yapın :) Şaka bir yana alabileceklerinize belli bir limit konmuştur. İstediğiniz kadar fazla alın kasada bunları bırakmak zorunda kalırısınız. Ayrıca gideceğiniz ülkeye girişte gümrüksüz alışverişte alabilecekleriniz sınırını biliyorsanız ona göre hareket etmekta fayda var.

Pasaport sonrasında beklerken anonsları çok iyi dinleyin. Özellikle tarifesiz uçuşsa biran önce uçağa yolcuları almak için boarding'e (uçağa binme işlemine) hemen başlarlar. Yani pasaportu geçmeniz uçağa kesin bindiniz anlamına gelmez. Uçağa biniş salonunun kapısı kapanmışsa gözünüzün önünde uçağınız gider ;) Hem monitorleri hem de anonsları iyi takip etmeyi unutmayın.

Uçağa binmeden önceki son yer olan bekleme salonunun girişinde de güvenlik kontrolü vardır. Yani bir tane daha sıkıcı bir güvenlik kontrolunden geçeceksiniz. Uçağa en son binmenizde, sizden önce binenlerin el bagajlarını yerleştirme ve yerlerini bulma sürecini beklemek durumunda kalmazsınız. Bekleme salonunda olduğunuz için de uçağı kaçırma şansızlığınız olmayacaktır. Fakat uçak açık park pozisyonu dediğimiz terminalden uzağa park etmişse, hava guzelse merdiven başında da bekleyebilirsiniz ;)

Aktarmalı uçuyorsanız ve aktarma yapacağınız noktadaki uçağa biniş süreniz 30 dk. altında ise bagajınızı son varış noktasında beklemeyin :) Çünlü yer hizmetlleri bagajınızı, bağlantı noktasına gittiğiniz uçaktan indirip, bineceğiniz diğer uçağa yetişmeyebilir. Yetişme şansı da var tabi ki... Böyle bir durumda gittğiniz yerde hazırlıksız yakalanmamak için el bagajınıza kıyafet koymanız sizi geçiçi olsa da kurtaracaktır. Bagajınız gideceğiniz noktada çıkmazsa ise telaşa kapılmayın. Ya bağlantı noktasında ya da ilk biniş noktasında kalmıştır. Hemen uçtuğuğunuz havayolnun yer hizmetlerini veren firmaya gidip kayıp eşya raporu tutturun. Bagajınız, mümkün olan ilk uçakla gittiğiniz noktaya gönderilecek ve firma tarafından rapor tuttururken verdiğiniz adrese gönderilecektir :) Bakın bu sayede bavul taşıma zahmetinden kurtulmuş oldunuz ;)

Eğer havalimanında birisini karşılayacaksanız, gelen kişiden uçuş sefer sayısını öğrenin. Nerden geldiği ve hangi havayolu ile geldiği sizi yanıltabilir. Uçuş numarasına göre danışma memurlarından ya da uçuş bilgi ekranlarından uçağın iniş saatini eğer varsa gecikme süresi vb. öğrenebilirsiniz.

Hadi iyi uçuşlar :)
posted by ANDY at 1:26:00 PM 8 comments

Thursday, March 08, 2007

Bekle bizi Istanbul :)

Palyancomun dediği gibi ay sonunda Istanbul'da olacağız. Yavaş yavaş gidecek olmanın tatlı heyacanı sarmaya başladı beni :) Hatta işe bile kendimi veremiyorum bazen. Fakat hepimiz çok yorulduk.Cadı, doca, ben, kurt, güçlü şirin, diktator. Yabancı bir ülkede kendi ülkeni temsil etmek hele ki Türksen çok daha zor. Çünkü adamlar halen 600 küsur sene onlara hükmetmiş olmamızı sindirememişler. Bunu yurt dışında uzun süre kalınca anlıyorsunuz. Ha...bizim insanımızın hiç mi hatası yok? Çok var çoookk! Rusya ilk dünyaya kapılarını açtığı yıllarda bizim Kapalıçarşı ve Laleli esnafı biranda zengin olmuş ama 2-3 sene içinde hepsi kepenk kapatma noktasına gelmişlerdi! Çünkü doğu blogu ülkelerine bozuk, eksik, kötü mallarla kazıklamışlar. Sonradan kazıklananlar işe uyanınca tüm ticari kesmişler nerdeyse. Bizde Gürcistan'da Türklere karşı olan bu kötü düşünce tarzını değiştirmek için elimizden geleni yapıyoruz ama herşey öyle hemen olmuyor.

Amerika bu ülkeye ufacık bir yardım yapsın hemen olay oluyor fakat biz yepyeni bir havalimanı terminal binası yaptık gene de yaranamadık :( Gerçi bu ülke insanında da Fransız'larda olduğu gibi herşeye bok atma huyu var maalesef. Kendileri beceremiyorlar, yapana da bok atmak için yarışıyorlar. Milliyetçiyiz diye övünürken, bir bakıyorsunuz dunya kupasında Fransa, Almanya, Italya, İngiltere forması giymiş, ellerinde o ülke bayrakları kazanılan maçlardan sonra tur atan tipler var etrafta.

O yüzden biraz daha fazla yorgunuz. Ufak bir ülkede deyim yerindeyse yellensiniz olay oluyor! Hemen gazeteler orada ve klasik basın abartmaları ve yalanları burada daha fazla var. Bazen de politik çekişmelere alet oluyorsunuz birde!

Herneyse o veya bu şekilde 1,5 yıl bitti burada. Artık alıştık buranın insanlarına ve burada yaşamaya...Zaten bizi yoran işlerin çokluğu değil, bu insanlara birşeyleri anlatabilmek, öğretebilmek. Ya 1,5 yıl boyunca hergun aynı konu hakkında uyarılır mı birisi? İşten atsan yerie alacağın ondan çok daha iyi hatta aynı bile olmayacak ki! Yani çözüm değil! Çözüm bizim artık sinirlerimiz alınmış gibi davranmamız :) Ancak yorgunluğu atamıyorsunuz.

İşte bu yüzden daha da özlüyorum ülkemi, yurdum insanımı ve ISTANBUL'u :) 1 yaşında geldiğim bu şehre her uzak kaldığımda yeniden aşık oluyorum :) Gürültüsüne, koşturmasına, pisliğine, trafiğine rağmen seviyorum. En büyük hayalim geçen yazımda yazdığım gibi sahil kasabasında denize nazir bir evde yaşamak olan ben, bu hayalim gerçekleşse bile mutlaka yılda 2-3 defa Istanbul'a gelir ziyaret ederim :) Zaten sanırım en iyisi Istanbul'da yaşamaktansa uzakta olup, özleminin doruğa çıktığı dönemlerde ziyaret etmek. Insan o zaman anlamıyor bütün o keşmekeşi ;)

Şimdi bunu okuyan aile eşrafım kızacak ama ben en çok Teador'u özledim :) O benim ilk evcil hayvanımdı. Palyancom'a hediye olarak yaşgününde almıştım. Palyancom da çalışmaya başlayacağı için 6 aylık iken anneme gönderdik onu. Şimdi en büyük merakım acaba bizi görünce ne yapacak? Sevinecek mi? Yoksa bizi unuttu da herhangi bir yabancıyı gördüğü gibi mi davranacak? Nasıl tatlı ve akıllı bir bilseniz. Eğer köpek alıp evde yetiştirmeyi düşünüyorsanız Labrador Retriewer cinci köpek alın derim. Ancak cinsinin iyi olmasına dikkat edin ;)

Yazımı İzmir'de okurken söylediğimiz bir İstanbul şarkısı ile bitiriyorum:

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünür düşünürüm
İstanbul

Bin bir direkli Haliç’inde akşamlar
Adalarında bahar Süleymaniye’nde güneş
Hey sen ne güzelsin ey kavgamızın şehri
İstanbul

Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla köprülerinle meydanlarınla
Bekle bizi İstanbul

Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan çocuklarınla bekle
Bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi
İstanbul

Haramilerin saltanatını yıkacağız
Bekle o günler gelsin, gelsin İstanbul
Sen bize layıksın bizde sana İstanbul
İstanbul

Boşuna çekilmedi bunca acılar
Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle
Parklarınla köprülerinle meydanlarınla
Bekle bizi İstanbul
posted by ANDY at 3:39:00 PM 13 comments

Wednesday, March 07, 2007

Sobelendim :)

Nerden başlayacağım, ne yazacağım bulamıyorum ama yazacak o kadar da çok şey olmasına rağmen bu durumdayım :) Aslında son gunlerde sadece blog okuyup comment yazmanın, oturup yazı yazmaktan daha zevkli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ki; palyancom beni sobelemiş :) Hayatta vazgeçemeyeceklerim neler onları yazacağım şimdi :)

Sevdiklerimle beraber olma olayına tamamen katılıyorum. Ancak buradan hemen "sevdiklerim" arasında babam yok. Bunu belirtmek istedim. Baba mevhumu benim için "bak oğlum bu masa" " bak oğlum bu baba" gibi birşey. Bu ayrı bir yazı konusu. Zamanı gelince onuda paylaşacağım sizlerden. Bu durumdan hiçbir zaman şikayetçi olmadım.

Evet nerede kalmıştık? Evet sevdiklerim ve sevenlerim ile birlikte olmak. Abimle, cikcik ile(abimin eşi), teyzemlerle, eniştemlerle, kuzenlerimle, arkadaşlarımla... Yalnızlık Allah'a mahsus değil mi? ;)
Birgun bir sahil kasabasında denize nazır bir evde yaşama HAYALİM :)
Asla ümidini yitirmeyen birisi olmama rağmen ümidimin kırılmaya başladığı yerde beni kolumdan tutup kaldıran ve benimle herşeye gögüs geren canım palyancom :)
Annemim istediği gibi birisi olma idealimden...

Aklıma şu an en önemli sayabileceklerim olarak bunlar geldi. Şimdi sıra benim birilerini sobelemem de :)) En zevkli yanı bu olsa gerek bu işin :) Ben de Yumurcak'ı, Mayonez'i sobeliyorum. Cadı ve Fikriminincegülü palyancom tarafından sobelendiği için ben sobelemiyorum :)
posted by ANDY at 6:18:00 PM 2 comments